20 Temmuz 2010 Salı

öz!

Ben özlemeyi sevmem! Özlem duygusunda hoşlanmıyorum, beni yorgun bırakan, tamamlanmamış bir sürü şeyin içinde bir de eksiklik duygusuna maruz bırakan bir şey...

Bazıları derki özlemek iyidir, kaba olmayı sevmem, çok nazik bir insanımdır ama bu sözü duyduğumda parmağımı karşımdakinin gözüne sokmak isterim, bir an sadece öyle gelir geçer! Gidildiği yerden dönülmesini beklersin ya da sen gittiğin yerden dönmek istersin bu saçma eksiklikten tamamlanmaya geçmek istersin. Sürekli kafanda bu vardır. Bunu düşünürsün en yoğunu budur. Aklında sadece bu hissin yarattığı karmaşa vardır. Tamam şu an o kadar çok özlemiyorum, yani bu kadar çılgınlık noktasında diil ama ya olursa diye düşünmekten alamıyorum kendimi ya diyorum bu daha uzun bir süre olsaydı, ya bu aylar, yıllar alsaydı. İşte özlemek iyidir diyen insanlar sadece böyle bir özlemle yıllarca yaşasalar ya!
Aksine bu kadar çok özliycekleri zaman geldiğinde bu bi zaman sonra eksikliğe, yorgunluğa bıraktığında kendini köşe bucak kaçıcaklar bu duygudan, bunu yaratandanda..

E hani iyiydi!

Ben özlemle konuştum, bana ara sıra iyiyimdir. Bak benim hiç olmadığım zamanlarını hatırla, hiç eksiklik yaşamadın, hep var olanlardan bunaldın, değiştirmek için yırttın kendini onun için benimle iyi geçin, benimle barış inan ara sıra sanada diğer insanlarada iyi gelirim dedi!

İyi dedim haklı olduğu kısımlarda var çünkü, şimdi barıştık ara sıra muhabbet ediyoruz. Bu ara barıştığımız için, rahat rahat şimdi özlenenden diilde hepsinden konuşabiliyoruz. Özlediğim tüm insanlardan, bir sürü yer mekan geziyoruz beraber çok eğlenceli geçebiliyo bazen zaman, benim hatırlamadığım şeyleri (çoğu zaman hatırlamam zaten hafıza sorunum var demiş miydim?) o gösteriyo bana, eğlenceliymişim.

Film olsam, izlenirmişim!

12 Temmuz 2010 Pazartesi

uyuya!

Dün akşam uyuyakaldım bir ara! Kalktığımda farkettim ve kafamda bir anda uyuyakalmalar geçti. Çeşit,çeşit biz tv karşısında uyuyakaldık, huzurlu,sakin çok yorgundu bizimkisi...

Düşündüm ki otobüste uyuyakalsanız hiç huzurlu olmazsınız, hem siz hem de yanınızdaki, sizin kafanız sağa sola otobüsle beraber ritim tutarken, yanınızdaki kimse(biri ama benim düşüncemin içinde kimse işte) şimdi kafası üzerime düşücek, ya da boynunu kırıcak diye sizin için de huzursuzlanır yani bu tasvip etiğim bir uyuyakalma şekli değil. Sevgilinin koynunda uyuyakalma vardır bir de koynunda ama kucağında değil yavaş yavaş yorgunluktan, huzurdan, güvenden uyursun bilirsin ki sonra seni kaldırıp yatağına götürüp üzerini örtücek biri var. Belki size rahat uyuyasınız diye süt bile pişirir ılık olucak ama çok sıcak ya da çok soğuk uykunuzu kaçırır.Bu güzel bir uyuyakalma hadisesi mesela...

Gelsek ya benim en sevdiğime peki kitap okurken (aklını yemiş bu kız kitapla evet yedim en güzel bi oturup yedim afiyet olsun bana) tam okuduğun cümlelerin içindesindir ya biri yavaştan yavaştan ayaklarından başlar seni uyuşturmaya yavaş yavaş kaymaya başlarsın o dünyanın içine, artık okumanın yanı sıra görmeye de başlarsın kafanın içinde hop! silkelenirsin bir daha devam etmek istersin kaldığın yerden ama artık olmuyodur göz kapaklarını tutarsın mesela çok önemli bir yerdeysen. Ben tutuyorum mesela tutulur muymuş demeyin kirpiklerim ip gibi ucundan tutabiliyorum. Acıyo ama siz yapmayın! Ben öyle uykuyadalmayı severim işte zor bela ışığı kapatırım.Sonra hop yok hiç bir şey uymuşsun. Sabah ya lanet olası bi sesle uyanırsın ya da omzunuza konan bir öpücükle ya da annenin hadi artık demesiyle. Hıh kitap okurken uyuyakaldığınızda yalnız mı olunur sanıyosunuz illa, hayır işte en güzel tarafı sevgilinin koynunda hem de kitapla uyuyakalmak!

Seviyorum ne olmuş, siz de yapın!

10 Temmuz 2010 Cumartesi

şiii

O kadar çok kitap okudum ki, hiç elimden düşürmedim hatta! Dante'nin Cennet ve Cehennem tasvirlerini öğrendim, İnferno'ya göndermeler okudum. Bir sürü kısa öykü birikti kafamda ve farkettim ki ben ne kadar çok okursam o kadar çok susmayı öğreniyorum. Okudukça konuştuklarımı paylaşmak istemiyorum hepsi bana kalsın, hepsini içime hapsediyim istiyorum. Çocuklarla oyun oynarken onlara kitabı kucağına alıp "benimm" demesini öğretiyorum. "Konusu ne okuduğunuz kitabın" diye sorduklarında kitlenip kalıyorum. Utanıp, sıkılmalar başlıyo bende hiç kimsenin, hiç bir sorunun karşısında şaşırmadığım kadar şaşırıyorum. Anlatmak istemiyorum kitaplarımı işte o yüzden de konuşmuyorum.

Bu arada ben konuşmayı bıraktım, geveze diilim artık oturup dinlemeyi daha çok seviyorum.
Denizin karşısında oturdum bir kaç gündür, baktım değişen renklerine, sakinliğine...
Ah bir şişe rakı açasım geldi, yazı yazma isteği doldu içime, işte şimdi şiir yazmam gerek ya da aşkım depreşti gibi cümleler kurmadım hiç anlamam ki rakı içmekten, denize karşı yazı yazmaktan ya da şiirler döktürmekten ayrıca ben şiir sevmem! Herkes, aman geçtim bir denizin karşısına rakı açtım, kavunumu koydum, yarime şarkılar söyledim diye ben yapmadım, yapamam ki zaten dedim ya anlamam

Denize bakıp sadece hep en dibinde ne var diye merak ettim, deniz kızları var mı benim gibi saçları upuzun ama benim düşündüğüm deniz kızlarının ayakları öyle balık şeklinde falan diil baya güzeller,güzel kadınlar, güzel erkekler ve hepsinin saçları belinin aşağısında ve mesela ben suya girdiğimde saçlarım dümdüz ıslak hiç havalı diil simsiyah perde gibi ama onların ki hep havalı hep dalga dalga, hatta onlar saçlarıyla nefes alıyolar saçlarını kestin mi gidiyor tüm canlılıkları, hayata veda ediyolar onlarda, suyun içinde bildiklerine, sevdiklerine...

Benim düşündüklerim bunlar işte suya baktığımda, kendmi de o dünyada düşünüyorum ama kafamda camdan baloncuk var, sonuçta ben onlar gibi değilim. Belki rüyalarımda olabilirim ama ne var yani deniz kızı olmak çok mu zor! Hani istediğimiz her şeyi yapabilirdik hıh!
Rüyalar demişken, beni rüyamda rahat bırakmazan kurtulamam...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Ne Kadar!

Dün bana biri "Ne kadar güzelsin" dedi.

Ne kadar dedim

25tl dedi

Aldım, giyindim, beğenmedim, çıkardım.

Ne kadar tatlısın dedi.

Ne kadar? dedim

50tl dedi

Onu da alıp giyindim, sevmedim, çıkardım.

Ne kadar iyisin dedi.

Yanına gidip oturdum. Elini tuttum, senin bana olduğun kadar iyiyim dedim.

Güldü, ben de onu öptüm.

Bu kadar!

2 Temmuz 2010 Cuma

şii

Sabah kalktığımda sivilcemle konuştum. Niye çıktın yine, ne arıyosun burda dedim. Senin yüzünden hep beni çağırıyosun, geldiğimde de kızıyosun dedi.

-Napıcaz anlaşamıyoruz seninle, seni sevmiyorum yüzümde,vücudumda...

o da sana bir tüyo vericem dedi.

-Kentucky yeme artık, mayonezi de artık çıkarmalısın hayatından
- Benden başka bi şey iste, lütfen!
- Karar senin yoksa ben hayatına tekrar tekrar girmeye, seni üzmeye, sevmediğin süprizler yapmaya devam edicem

Sinirlendim, iyi be yemiycem!

1 Temmuz 2010 Perşembe

...

Küçükken De'yle aramdaki yaş farkını hesaplamaya çalışırdım sürekli işte o şu yaşa gelince ben bu yaşta olucam, o şöyle ounca ben böyle olucam diye bugün baktım o hesaplamaları yaptığım tarihlerin sonuna gelmişim hep o 18 olduğunda ben 27 olucam der ooo çok büyük yaş o olm ben o yaşa gelene kadar diyip gerisini hesaplamayı bırakırdım. Bu sabah farkına vardım ki o yaştayım çok büyüdüm be dedim kendi kendime sonra De'ye baktım o daha büyük gözüküyo benden kıs kıs güldüm ama herkes onu benim abim zannediyo heheh ben daha küçüğüm dedim. Evet hala 10 yaşındayım ne var?

Gü'yle tatile gidicez.Bakalım birbirimizin saçını yolar mıyız sonunda, daha şimdiden cam kenarı benim savaşını vermeye başladık. Tatilden sağ salim dönmeyi umuyorum.(lütfen) Geçen sene orayı bıraktığım zamanı düşündüm pek hoş diildi oraya kaçarcasına, koşa koşa gitmiştim. Lütfen, lütfen hemen orada ailenin kalkanları arasına girmeliyim diye yol şeritlerine dua ederek yapmıştım yolculuğumu şimdi ise...

Gitmeye ihtiyacım var evet ama zorunluluk diil hatta bavuluma birini sığdırıp onu dolapta besleyebilsem götürmek istediğim bile var!

Sabah sevgilim Optimus Prime'la ilgili şaka yaptı. Ne kadar sevdim!

30 Haziran 2010 Çarşamba

sıra!


Dün gece yine Optimus Prime'la buluştuk bana "Seni Seviyorum" dedi!

Sıraya geç dedim.